1878 Türk-Rus harbi, Ayestefanos Andlaşması ve Berlin Kongresi'nden sonra Osmanlı Devleti Rumeli'den çekilmeğe başladıktan sonra Rumeli'de başka ulusların bayrakları altında yaşamak mecburiyetinde kalan Türkler âdet ve ananelerini muhafaza ederek bugüne kadar gelmişler ve Türkiye ile ilişkilerini devam ettirmişlerdir. Rumeli'nin muhtelif yerlerinde ve özel kütüphanelerde Türk kültürünün canlı izlerini gösteren vesikalara rastlamaktayız.
Eski Yugoslavya'nın Kosova Bölgesi'ndeki Prizren şehrinde “Tarihi Anıtları Koruma Kurumu”nda içinde eski Türk hurufatıyla yazılmış 200’ü aşkın cönk ve mecmualarda kabarık sayıda çeşit çeşit ilahi, şarkı, türkü ve destan gibi Türk halk edebiyatı metinleri elimize geçti. İşte bunların arasında birkaç destan ihtiva eden bir defterde Çanakkale Savaşı üzerine yazılmış bir destan bulduk.
Yazmanın kimin olduğunu henüz öğrenebilmiş değiliz çünkü, içinde yazarın adı yazılmış değil, fakat “Seddülbahir’de Sağ Cenahta Birinci Fırkanın Şehitler Sırtı Destanı” başlıklı destanın sonunda Çanakkale Savaşındaki fıkra 1) alay 124, tabur 3, bölük 12 de bulunan Konya vilâyetinin Koçhisar kazasından Solak Uşak karyeli İbrahimoğlu Ömer'in destanı olduğu yazılmaktadır.
Türkiye'de yayınlanmış ve bu destanın içinde bulunan dergi veya kitaplar elimize geçmediği için bu destanın kati olarak yayınlanıp yayınlanmadığını ve bu âşığın kesin olarak kim olduğu hakkında bir bilgi henüz edinemedik. Bu destanda görülüyor ki bu destanı yazan gerçekten kendisi Çanakkale Savaşı’na katılmış ve kendi gözleriyle izleyerek olduğu şekilde anlamıştır. Halk ozanı Ömer bu destanıyla hangi komutanın nerelerde savaşı yürüttüğünü, kimleri kahramanlık gösterdiklerini, kimin şehit düştüğünü gerçek bir üslupla açıklamaktadır.
Tarihî karakter taşıdığı için bu destanın bütününü olduğu gibi veriyoruz.
I.
Seddülbahir'de Sağ Cenahta Birinci Fırkanın
Şehitler Sırtı Destanı
1
İstanbul'dan geldiydik pınar başına
Tamam ki yerleştik dağı taşına
Denildi bir gece, “silâh başına”
Yeniden kaldırdık tepdik tabanı
2
Yürüdük, yetiştik Çanakkale'ye
Oradan geçildi karşı yakaya
İki gün sonra da girdik vak'aya
Dinleyin ideyim size beyanı
3
Dediler askerler haydi düğüne
Anamız doğurdu ancak bu güne
Zabitler, âmirler geçtiler öne
Hep tuttuk sür'atle râh-ı revanı
4
On altı Haziran hareket ettik
Sağ cenah dediler yürüdük, gittik
Bir saat sonra da menzile irdik
Taarruz emri var, geldi zamanı
5
Hocalar, zabitler geldiler bize
Telkinler dualar yaptılar bize
Helâllik diledik birbirimize
Herkesin parladı nûr-i imânı
6
Topçular deresi, sağından asker
Tırmandı bir sırta şevk ile gider
Açıldı, yayıldı birden bölükler
Düşmanın ateşi sardı her yanı
7
“Yere yat”, emriyle hep birden yattık
Az sonra süratle kalktık, sıçradık
Bir hayli mesafe geçtik, atladık
Yaklaştı düşmanla çarpışmak ânı
8
Trandafil cenub-ı garbına geldik
Dört yandan dehşetli ateşler yedik
Yârabbi bu nedir, ne hâldir dedik
Diledik, istedik avn-ı Yezdânı
9
“Hücum var” denince süngü takıldı
“Allah Allah” diyerek herkes atıldı
Düşmandan yüzlerce mehtab yakıldı
Gündüze benzetti kara zindanı
10
Aşk ile şevk ile düşmana saldık
Her yandan ateşler içinde kaldık
Şehidler mecruhlar verdik bunaldık
Kesildi askerin tâb ü tüvânı
11
Zabitler uruldu, asker uruldu
Orası şehidle yaralı doldu
Ortalık ağardı gün güneş doldu
O vakit anladık dökülen kanı
12
Bir emir verildi, dereye indik
Sonra da Trandafil yanına geldik
İhtiyat olarak orda geçirdik
On yedi, on sekiz haziranı
13
“On dokuz Haziran”, dedi zabitler
“İkinci hücum var, haydiyin asker”
“Bu vatan, bu millet bizden iş ister”
“Bu yolda verelim baş ile canı”
14
Alaylardan üçüncü taburlar geldi
Bunlardan bir alay tertip edildi
Buna da müfreze nâmı verildi
Bu tertip yapıldı pek nâgihânı
15
Müfreze emrini verdi binbaşı[1]
Taksimat yaptırdı düşmana karşı
Tabura emretti bizim yüzbaşı[2]
Ateşler açıldı, aldı ceryanı
16
Top, tüfek, mitralyoz kaynadı, taştı
Yüzbaşı kalkarak hattı dolaştı
Dedi ki:”Çocuklar hücum yanaştı
Ha gayret böyledir yiğitlik şanı”
17
Binbaşı kalkarak dedi: Çocuklar
Rabbımız muindir yine hücum var
Allah'ı sevenler erkek olanlar
Hiç durmaz ilerler alırlar şânı
18
Taburlar hücuma başladı yine
“Yâ Allah” diyerek düşen düşene
Bu hücum benzedi evvelkisine
N’idelim bu da bir hükm-i Rabbani
19
Mitralyoz top tüfenk çeşit fişekler
Envâî bombalar neler var neler
Ortada yalınız makine işler
Görmedik bir düşman kaldı hicrânı
20
Trandafil cenub-i garbındaki yer
Şehidler yatağı oldu serteser
Oraya şehidler sırtı dediler
Böylece söylenir şimdi ünvânı
21
Sığındık Mevlâ'ya, kaldık o yerde
Aklımız derdimiz lâkin ilerde
Dedik sebatdır devâ bu derde
Ölürüz dönmeyiz dökeriz kanı
22
Ateşler yağdırdı dönmedik geri
Hatları bir azacık sürdük ileri
Becerdik çarçabuk bir baş siperi
Yerleştik kurtulduk savduk şeytanı
23
Uyku yok, yorgunluk, susuzluk yaktı
Düşmanlar durmayıp muttasıl çaktı
Mitralyoz şarapnel su gibi aktı
Birkaç gün geçirdik böyle buhranı
24
Taburun mevcudu bine karipdi
Bu mevcud üç yüze tenezzül etti
O müdhiş ateşler eritti gitti
Bir anda yüzlerce cengâverânı
25
Onuncu yüzbaşı Osman Efendi
Elini çırparak “ya Allah”, dedi
Tekbirler alarak fırladı gitti
Şehid düştü gösterdi yiğitlik şanı
26
Mülâzım Ağa, Ekrem Efendi
İkisi ilerde giderler idi
Bir müdhiş şarapnel yetişti geldi
Şehid etti ki dilâverânı
27
Üç zabıt deryâ-yı rahmete daldı
Dört zabit uruldu, yaralar aldı
On zabitten taburda üç zabit kaldı
Gösterdiler hepsi mertlik şânı
28
Bir baktı sağ, sola, öne, arkaya
Cafer Bey bir çare buldu fırkaya[3]
Açıldı boş geçen her dakikaya
Gösterdi cevher-i ilm ü irfanı
29
“Tahkimât yapılsın”, dedi kumandan
“İsterim bu işi mutlaka heman”
“Başlayın, geçmesün bir lâhza zeman”
Fırkanın bundadır emen-ü âmânı
30
Mıntaka taksimi yaptı kumandan
Her alay cephesi oldu nümâyan
Üç alay yan yana gelince heman
Tatbıka başlandı tahkim pilânı
31
Bilirdik ki hayrı var kendimize
Boğazda yüzbaşı anlattı bize
İstihkâm yaparken Karadeniz'e
Gazve-i hendeki, fahr-i zişânı
32
Sarıldık aşk ile kazma, küreğe
Hüdâ kuvvet verdi bâzu bileğe
Gayret-i Allah geldi girdi yüreğe
Kal'aye çevirdik koca meydanı
33
Cephede bombalar mahalli yaptık
Düşmana kırk adım vardık, yanaştık
Bir yandan çalıştık lağımlar attık
Yıkıldı düşmanın bomba mekânı
34
Bombalar yerinde verdi yüzbaşı
Ateşle bombayı Ahmet onbaşı
At fırlat kırılsın düşmanın başı
Duyulsun buradan âh ü figanı
35
Muttasıl hatları ileri sürdük
Cephede örümcek gibi ağ ördük
Düşmanın azmini kırdık öldürdük
Bırakmadık düşmanda hücum imkânı
36
Bu işe ingiliz şaşırdı kaldı
Avali derinden düşünce aldı
Gittikçe kederi gamı çoğaldı
Çürüdü, bozuldu büsbütün pilânı
37
Tahkimât sür'atle hitâma erdi
Taburlar sipere yerleşti girdi
Fırkamız bu işde hayli nâm verdi
Ordu da kazandı hakk-ı rüçhânı
38
Duymuşlar paşalar geldiler heman
Gezdiler, gördüler, oldular hayran
Kumandan bu yüzden aldı bir nişan
Hakkıdır kurtardı binlerce canı
39
Fırkamız orduya nümune oldu
Ta'mimler serâpa takdirle doldu
En tehlikeli cenah en emin oldu
Demişti tahminde grub kumandanı[4]
40
Kumdere, Trandafil, Zıbgın deresi
Bu hattır birinci fırka cephesi
Bilmeyen öğrensin o yer neresi
Vacipdir bizlere öğrenmek anı
41
Burada hiçbir gün ateşsiz geçmez
Muttasıl yağdırır gün gece demez
Kâfirin mermisi bitmez tükenmez
Geçmedi sükûtle bir gün zamanı
42
Tayyareler keşf eder hem bomba atar
Bir yandan denizden balonlar çıkar
Denize karaya işaret yapar
Seyreyle sen artık bombardımanı
43
O büyük toplardan çıkan mermiler
Havada haykırır bağırır inler
Düştüğü yerleri târümâr eyler
Doğrusu durdurur akl-ı inşânı
44
O müdhiş seslerden kulak işitmez
Topraktan, dumandan göz gözü görmez
Kâfirin topları hiç aman vermez
Hasılı belâdır bombardımanı
45
Biliriz düşmanda vesâit hüner
Pek çoktur velâkin etmeyiz hazer
Yanlız bir süngü bize hep yeter
Ateşten demirden yılmaz Türk kanı
46
Denizden karadan havadan her gün
Yağdırır ateş demirler bütün
Ceddimiz görmedi böyle bir düğün
Zapt etsün tarihler bu şanlı ânı
47
Karşımızda düşman İngiliz Fransız
Toplanmış bir sürü korkak tabansız
İlerle bakalım behey imansız
Bir adım atmağa yoktur imkânı
48
Hep gördük ne yaptı düşman askeri
Hücuma kalktılar kaçtılar geri
Mümkün mü bir adım atmak ileri
Karşılar süngümüz keser dermanı
49
Yirmi beş kânunda bir bombardıman
Yaptık cebhede fakat pek yaman
Bir yandan taarruz gösterdik heman
Düşmanda kalmadı sebat imkânı
50
Mağluben, makhuren def oldu düşman[5]
Hamdolsun kurtuldu mübarek vatan
Kardaşlar olalım artık hep şâdân
Edelim Allah'a hamd u şükranı
51
Allah'a çok şükür gördük bu günü
Mazinin kalmadı lekeli günü
Hep sildik, şan aldık, yaptık düğünü
Şeref ü sânımız tuttu cihanı
52
Çok şükür Mevlâ’ya kıldı ‘inayet
Zaferler lütf etti bize nihayet
Bu günün ahvalı buna işaret
Durmayüp edelim hamd u şükrani.
53.
Yedi ay orada fî seb’il-Allah
Uğraştık düşmanle, şahiddir Allah
Bu kanlı siperler oldu celângâh
Yarabbi sen göster lütf ü ihsanı.
54.
Çanakkale harbı erlik meydanı
Erkeklik edenler alır nişanı
Nişanlı askerin başkadır şanı
Bu şanı alanın halisdir kanı.
55
Kardaşlar, işimiz sebat u gayret
Bu işte gerektir bir hayli himmet
Vatana bu yolda edenler hizmet
Hakk’ın da böyledir bize fermanı.
56.
Gazilik bir şandır, şehidlik ni’met
Zaten bu can da bize emanet
Verirsek bu yolda,verilir cennet
Şehidin şüphesiz cennet mekânı.
57.
Baş kumandan vekili Enver Paşa
Harbiye nazırımız o mert yekta
Geldi siperleri, gezdi serapa
Özüyle, gözüyle gördü her yanı
Yaşasın, yükselsin o büyük şanı
Yarabbi sen hıfz et o kahramanı
58.
Yanında bir küçük şehzade vardı
Siperden ona da kurşun attırdı
Bu vak’a tarihine şan kazandırdı
Yükselsin böylece devletin şanı
Kurban olsun bunlara milletin canı
59
O siper güzelce tanzim edildi
Şehzade siperi nâmı verildi
“Oraya bir âbide lâzım”, denildi
Göstersin cevher-i şehzâdegânı
Anlatsın kıymet-i Âl-i Osmânı
60
Fırkaya kumanda eden kumandan
Miralay Cafer Tayyar Bey yaman
Azimkar sabatkâr cesur u irfan
Mevlâm bağışlasun o kahramanı
61.
Cafer Bey askerle yâranlık eder
Hiç durmaz her vakit cepheyi gezer
Bir yandan düşmanı keşf eder, gider
Gösterir böylece şân-ı erkânı
62
Kaymakam Şükrü Bey eroğlu bir er
Siperden sipere durmayup gezer
Askerin hâlini yakından sezer
Var olsun alayın mert kumandanı
63
Hey ne arslanmış be bizim binbaşı
Şerif Bey taburun emîri başı
Askeri sürerdi düşmana karşı
Yaşasın, varolsun, yükselsin şânı
64
Bu milet, bu devlet yakında elbet
Hûda'nın izniyle bulacak izzet
Cihana salacak satvet ü şevket
Allahım âlî et mülk-i hakanı
65
Bu vak'a bu günler bunlar hep bir ân
Bir zaman gelir ki olurlar nisyân
Dedim ki, yazayım böyle bir destan
Bilinsün fırkanın şöhret ü şânı
[1] Alay 124, tabur 3 kumandanı binbaşı Şerif Bey.
[2] Alay 124, küme 12 kumandanı yüzbaşı Tevfik Efendi.
[3] Birinci firka kumnndanı Miralay Cafer Tayyar Bey.
[4] Cenub-i garbî kumandanı Vehib Paşa hazretleri.
[5] 26-27 Kânûn-i evvel, 331.