Okumak istediğiniz bölüm üzerine tıkladığınızda, metin alt tarafta açılacaktır.
Fotoğrafları tam boyutunda görüntülemek için üzerine tıklayabilirsiniz.

Çanakkale Hikâyelerinde Kimi Kosovalı Kahramanlar

Enis KERVAN[1]

Çanakkale ve kahraman şehitlerden söz ederken öncelikle özetli bir şekilde hikâyelerle birlikte tarihin derinliklerine inmekte yarar vardır. 1900–1912 yılları arasında, dönemin süper güçleri olan İngiltere ve Rusya’nın desteğini alan, Sırp, Bulgar ve Yunan çeteleri, Türk yerleşim yerlerini basıp ezerken, dirlik ve düzeni muhafaza etmeye çalışan Osmanlı Devleti verdiği tavizlerin peşinden, yeni isteklerle karşı karşıya kalıyordu. İş büyüyünce de doğal olarak büyük devletler devreye giriyordu. Sonunda İstanbul’un da direnecek takati kalmamış Rumeli topraklarının da tamamı elden çıkıvermişti.

Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa sınırlarından taşıyordu. Ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa’yı ikiye bölüyordu. Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20. Yüzyılın başında kaybediyordu. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu. Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem taşıyorlardı. Tarih boyunca uğurlarında nice savaşlar verilen boğazlar stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydiler. İtilaf Devletleri’nin Boğazları açma nedenlerinin başında, elbette ki boğazların sahip olduğu bu stratejik önem yatıyordu. Rusya’ya yardım edebilmek hedefiyle yapılanan bu düşünce aynı zamanda Almanya’dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı’yı tek başına ve planlanmış bir barışa mahkum etmeyi planlıyordu. Ayrıca boğazları kazanmak demek, İstanbul’u ele geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma sebep olmak demekti. Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarıya kayıtsız kalamayacak ve İtilaf Devletleri’ne katıldıklarını açıklayacaklardı. Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı. Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te Osmanlı’ya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı.

Çanakkale Cephesi’nin deniz harekâtı bu yüzden kuşkusuz sıradan bir askeri harekat, ya da muharebe olayı değildir. Ancak bizler çalışmamızda savaşın tarihi boyutundan ziyade maneviyatın ve değerlerin önemini izah etmeye çalışacağız.

Bana göre, asıl üzerinde durmamız gereken, araştırma yaparak öne sürmemiz gereken husus, Osmanlının geniş coğrafyada toprakları fethetmekten ziyade yüzyıllar boyunca asıl bu topraklarda yaşayan milletin güvenini kazanmış olup kalplerini fethetmiş oluşudur. Bunun en iyi örneğini Çanakkale Savaşı’nda görmemiz mümkündür. Çünkü bahsettiğim gönül fethi, Kosovalıları hiç düşünmeden Çanakkale’ye kardeşlerinin saflarında savaşmaya itmiştir adeta. İleriye sürdüğüm bu “Osmanlının gönül fethi” tezi üzerinde bilimsel olarak durmakla birlikte günümüzde aynı dini inançları, neredeyse aynı gelenek ve görenekleri, kültürü paylaşan Arnavut ve Türk milletleri arasındaki kimi saptırılmış tarihi gerçekleri gün yüzüne çıkarmış olabiliriz düşüncesindeyim. Çünkü dönemin gayri Müslim tarihçileri tarihin gerçeklerini saptırmayı başaranlardır. Oysa Osmanlı Balkanlardan çekildikten yarım asır sonra bile, bölge halkı için arayış içinde bir umut, model olmaya devam etmiştir. Ne var ki, Osmanlı bakiyesi olan, Anadolu toprakları üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri, söz konusu geniş bölge halkı için belli bir dönem bu umudun devamını sağlayamadılar. Oysa Rumeli insanı Osmanlı gerçeği sonrası Türkiye gerçeğine odaklanmış olmuştu.

Tarihte Türkiye için Kosova’nın önemi, elbette sadece, bağrında Sultan Murat’ın metfun olmasından ibaret değildir. Çanakkale Savaşı, bu bütünlüğün en nadide örneğidir. Çanakkale Savaşı başladığı esnada Osmanlı toprağı olmayan Kosova, yukarıda buyurduğum sebepler yüzünden birçok evladını gözü kapalı Çanakkale Cephesinde savaşmaya göndermiştir.

O dönemde gençler genelde Sırp ordusundan kaçarak gönüllü olarak Türk askerlerine katılmaya karar verirler. Diğer taraftan kaynak şahıslardan edindiğim bilgilere göre bu gelişmelere şahit olan Alman askerleri Kosovalı ve özellikle Gora bölgesi askerlerini kendileriyle işbirliğine davet etseler de, her türlü rahatlık garantisi verdiyseler de, Osmanlı torunlarının terciği kendi kardeşleri Türk askerinden yana olur. Kosovalı savaşçıların yakınları, yaşananlar anlatırken Ermeniler tarafından esir alınan kırkbir Türk askerinin çektiklerini de tek tek paylaşmaktadırlar. Nitekim Kosova’nın, güneyinde yer alan, Prizren iline bağlı Dragaş ilçesi ve yirmi köyden oluşan Gora bölgesi, Çanakkale Savaşı’nda 460 evladını şehit vermiştir. Diğer bölgelerin da apayrı bir yeri vardır elbet.

Çanakkale Savaşı’nda verdikleri şehitlerle tanınan Goralılar nedense bu yönleriyle Arnavut ve Sırp bilim dünyasında fazlaca anılmamaktadır, tam tersi kendilerine Slav oldukları dayatılan Goralıların, bir yandan Bulgar, bir yandan Makedon, bir yandan da Arnavut olduklarına dair yazılar çizilmekte çeşitli bilimsel tezler öne sürülmektedir. Aslında henüz netlik kazanmamakla birlikte muhtemel, Kuman-Peçenekler’in torunları olma olasılığı üzerinde görüşler kuvvetlidir. Goralıların günlük hayatta kullandıkları Türkçe kelimeler, halk giysileri ve adetleri dikkate alındığında bu tezi doğrulayan birçok etkenle karşılaşılmaktadır. Bugün Goralıların bir kısmı kendisini Türk olarak, daha kabarık bir kitlesi de Türk dostu olarak tanımlamaktadır.
Goralılar, Yemen dâhil, Osmanlı’nın yapmış olduğu bütün savaşlara katılmıştır. Hatta 1878 Osmanlı-Rus Harbine, "Gora taburu" diye adlandırılan, bir taburla cephede hazır bulunmuşlardır.

Çanakkale Savaşı’na katılan savaşçı yakınlarının anlattıklarına göre, Çanakkale’ye, biri Gora’dan olmak üzere Kosova’dan sekiz tabur katılmıştır: Novi (Yeni) Pazar, Yeni Varoş, İpek (Peç), Gora, Prizren, Priştine, Üsküp ve Kalkandelen taburları.Kaynak şahıslardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Debre’de dönemin Halife’sinin çağrısı üzerine, Kosova camilerindeki vaazlarda Türk yurduna göz diken düşmana karşı bölge halkına harekete katılma çağrısı yapılmıştı. Bu çağrı üzere köy imamı sabah ezanını beklemeden yola çıkar ve köyde o sabah ezan okunmaz. Diğer taraftan Debre`den birleşme çağrısı üzerine gelen 365 kişilik Gora Taburunun 175 gönüllüsü civar köylerdeki sabah ezanıyla birlikte Türk ve İslam aşkı uğruna yola çıkar. Bu hareketlilik Sırp iktidarının dikkatini çeker. Sebebini öğrenmek için yöreye hemen yetkililerini gönderirler, ancak yetkililer tarafından Sırp iktidarına verilen yanıt, halkın çalışmak için yurt dışına gitmeye hazırlandığı bunun dışında bir durumun olmadığı yönündedir. Tabi halk da temkinli davranıp Sırp askerlerine karşı mücadele etme kararını çoktan alır hazırlıklı olur. Bugün Gora’da Çanakkale yolunu alan gönüllülerin arkalarında bıraktıklarından ve o veda anlarından bahsedilirken ayağa kalkınır ve olaylar gözleri yaşlı bir şekilde selamlarcasına anlatılır. (bu bir gelenek halini almıştır) O veda ki kundakta bırakılan çocuklara mı yürek dayansın, ayrı düşülen sözlülerin, henüz yeni evli olan çiftlerin gönül sızısına mı, gözü yaşlı analara mı parçalansın yürek, tek başına bırakılan bacılara mı? Ama bir gerçek var ki o sabah ezanıyla birlikte yeri göğü inleten, o da “Şehit düşerseniz hakkımız helal olsun, yeter ki Türk bayrağı yere değmesin” dualarının tek ağızdan söylenen güle güle satırlarıdır…

Erkekler savaşa giderken kadınlar dualarını esirgemediler elbet her an. Ama kadın vardı ki ellerini göklere sadece dua etmek için değil silah için kaldırdı, düşmana karşı direnmek için kaldırdı. Kadın kahramanlarımız Zeynep Çavuşlardır, Fatma analardır ve daha bir sürü bacımızdır…

…Ve Çanakkale savaşı… Askerlerin neredeyse haftalarca yemek yemedikleri unutulmaz savaş açlıklarını gidermek için karınlarını hoşafla doyurmaya çalıştıkları savaş… Ama Kosovalı vatan sevdalıları bütün kalpleriyle inançla üzerlerine düşen vazifeyi tamamladılar. Şehit düşeni de oldu, gazi olanı da. Ve savaş sona erince Kosova’ya dönebilenler Osmanlı üniformasını gururla taşıyarak geri geldi yurduna. Bunu gören Sırplar, Türkler geri dönüyor kaygısıyla silaha sarılmış Goralı kahramanlarımıza saldırmışlardı. Korkmamak elde değildi çünkü Türk gönüllüleri şehit düşmüştü, çünkü Türk gönüllüleri gazi olmuştu, çünkü Türk gönüllüleri artık geri dönmüştü…

18 Mart tarihi, bu yüzden Türkiye için, Türk Dünyası için, soydaşlar ve akraba topluluklar için tarihi bir zaferdir. Çanakkale’de tarihçilerin tabiriyle “ 7 düvele karşı savaşan Türk” ve bana göre bir eklemeyle“Türk gönüllüler ordusu”, dönemin şartlarında, yokluk ve yoksulluk içinde büyük bir direniş göstermiş, sonuçta da büyük bir zafer kazanmıştır. Bu zaferin kahramanları ve hikâyeleri kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Ve bu hikâyelerde Kosova kahramanları da rol almıştır.

Osmanlı’nın 1912’de Balkanlardan çekilmeye mecbur bırakılmasından üç yıl sonra vatan sevdalılarının gruplar halinde Çanakkale Savaşına katılmaları ve birçok gencin Çanakkale Cephesinde şehit düşmesi Kosovalıların bu topraklara verdikleri önemin, Osmanlı adaleti ile Türk bayrağına karşı sevginin, bu toprakları anavatan bilmelerinin en somut göstergesidir…

Yazımı, şehitlikte; Çanakkale Savaşı’nın büyüklüğü ile şahsının yüceliğini belirten ve bu savaşta tüm şehit düşenleri kucaklayan, geniş yürekliliğini ifade eden Atatürk’ün altın sözleriyle renklendirerek noktalıyorum:

Bu Memleketin Toprakları Üstünde

Kanlarını Döken Kahramanlar!

Burada Dost Bir Vatanın Toprağındasınız.

Huzur ve Sükun İçinde Uyuyunuz.

Sizler Mehmetçiklerle Yanyana Koyun Koyunasınız.

Uzak Diyarlardan Evlatlarını Harbe Gönderen Analar!

Gözyaşlarınızı Dindiriniz.

Evlatlarınız, Bizim Bağrımızdadır.

Huzur İçindedirler ve Huzur İçinde

Rahat Rahat Uyuyacaklardır.

Onlar Bu Topraklarda Canlarını Verdikten Sonra

Artık Bizim Evlatlarımız Olmuşlardır.

1934 K. Atatürk



[1] Kosova Cumhuriyeti Meclisi KDTP Milletvekili

Kosova’dan Çanakkale’ye : ”Makalelerle, Anılarla, Şiirlerle, Törenlerle ve Belgelerle Çanakkale Savaşı”/ [Editor- Hazırlayan : KTTGKK]. - Prizren : Bal-Tam, 2008. - 150 f. : ilustr ; 21 cm.

Önsö: f. 7. - Kaynakça : f. 150

ISBN-978-9951-8608-9-5