Okumak istediğiniz bölüm üzerine tıkladığınızda, metin alt tarafta açılacaktır.
Fotoğrafları tam boyutunda görüntülemek için üzerine tıklayabilirsiniz.

Giriş

Yirminci yüzyılın başlarında ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa’yı ikiye bölmüş, Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler gerginliğe, gerginlik ise; 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi ile dünya savaşına dönüşmüştür.

Aynı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu hiçte iç açıcı değildi. Tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış olmasına rağmen, yaklaşık 600 yıl süren saltanatını kaybetmek üzereydi. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu.

Savaşın başlaması ile birlikte, İtilaf Devletleri’nin Boğazları ele geçirmeyi isteme nedenlerinin başında, elbetteki boğazların sahip olduğu bu stratejik önem yatıyordu. Bunun yanı sıra Rusya’ya yardım etme ve Almanya’dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı’yı savaş dışı bırakma planları da mevcuttu. Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı. Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te Osmanlı’ya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı.

1. DENİZ SAVAŞLARI

“Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı. Bahriye Nazırı Churchill’in planları Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisher’ın şüpheli gördüğü bu harekâtın donanma ile yapılmasına karar verildi. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi. Hele ki yıpranmış, teknoloji açısından zayıf ve parçalanmak üzere olan Osmanlı, bu armada ile asla baş edemezdi.


İtilaf Devletleri’nin deniz harekâtı 19 Şubat 1915’te başladı. 13 Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin, kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmadığını gösteriyordu. Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti.

18 Mart’a kadar geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile, Anadolu yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmişti. Boğaza giriş kapıları aralanmış ama hala ilerde olacaklar belirsizdi ve 18 Mart 1915 sabahı geldiğinde kimse günün sonunda neyle karşılaşacağını bilmiyordu.

18 Mart’ta yaşananlar şaşkınlık yaratmıştı. Lord Fisher gibi ordusuz bir donanmanın başarıya ulaşamayacağını söyleyenler haklı çıkıyor, De Robeck ve Churchill gibi hala donanma ile boğazları zorlayıp İstanbul’a çıkılabileceği düşüncesi yeni hareket planları doğuruyordu.



2. KARA SAVAŞLARI

Çanakkale Savaşları’nda Deniz Harekâtı’nın başarısızlığı, umutları Kara Harekâtı’na vermişti. Daha 1 Mart’ta Yunanistan, Gelibolu yarımadasını işgal etmek, mümkün olduğu takdirde İstanbul üzerine yürümek için İngiltere’ye üç tümenlik bir kuvvet önermişti. Rus Çarı, İngiliz Büyükelçisi’ne, Yunan askerinin İstanbul’a girmesine izin vermeyeceğini bildirerek tasarıyı önledi.


Türk tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin Boğazlardan geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti. Bu zaferin ardından, Müttefiklerin kaçınılmaz kara harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı. Çanakkale‘de 5. Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti. Kıyılar dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli yerlere yerleştiriliyor, müttefiklerin her hareketi gözleniyordu. Müttefik çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19. İhtiyat Tümeni’nin başında bulunan Yarbay Mustafa Kemaldi.


25 Nisan çıkarmasından yaklaşık bir ay önce, Gelibolu’da bulunan 5. Kolordu komutanlığına atanan Mareşal Liman von Sanders’in düşüncesine göre, müttefikler çıkarmayı Saros Körfezi’ne yapacaklardır. Bu nedenle de kendisi, birliklerin çoğunu Saros Körfezi ile Anafartalar bölgesinde; bir tümeni Seddülbahir bölgesinde ve iki tümenli 15 nci Kolorduyu da, Anadolu yakasında tutmayı uygun bulmuştur. Ayrıca savunma amacıyla kıyının belli noktalarında gözetleme ve koruma birlikleri bulundurulacak, asıl kuvvetler ise geride yedekte tutulacaktı.

Aslında Liman von Sanders’in bu savunma planına Türk komutanlar karşıydılar. Onlara göre, düşman en zayıf ve kritik anları olan çıkarma sırasında kıyıda karşılanırsa, ilerlemesi önlenebilecekti.

Mareşalin gelmesinden önce hazırlanan Türk savunma tedbirleri de böyleydi. Ancak, uygulamaya konulan, ordu komutanı Liman von Sanders’in planıdır.

Daha sonra çıkarma başlayınca, komutanların aldıkları ek önlem ve hazırlıklar sayesindedir ki, çıkarılan ilk düşman birlikleri kıyıda karşılanacak ve fazla ilerlemeye fırsat bulamadan, 3-4 kilometrelik bir ilerlemeden sonra savaş bitene kadar, bulundukları yerde çakılıp kalacaklardır.

25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur.

Bu tarihten başlayarak harekât, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı-Kocaçimentepe-Kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler de, Anzaklar da ağır kayıplar vermişlerdir. Ağustos ile birlikte ise savaş şiddetli çarpışmalara dönüşür. Tıpkı Seddülbahir’de olduğu gibi, Anzak ordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerde 3-4 km.lik bir mesafe ilerleyip, boşaltmaya kadar da o noktada kalmışlardır.

Anafartalar’da yaşanan zaferin ardından, Müttefik Kuvvetlerinin hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği umutları yok olmaya başlamıştı. Ian Hamilton’un bütün ısrarlarına rağmen cepheye artık tek bir asker bile gönderilmediği gibi, Çanakkale’den iki tümen alınmış ve batı cephesine gönderilmişti.

Kısacası Ağustos’tan sonra çekilme planları yapılmaya başlanmıştı. Harbiye Nazırı Lord Kitchener, son defa bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin ve buradan boğaz harekatını bir neticeye vardırmanın, hele hele İstanbul sevdasına kapılmanın imkanı kalmadığını anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin, Selanik çıkarmasında kullanılmak üzere gönderilmesinin kararını komiteye sunmuştur.

Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık’tan, 9 Ocak 1916’ya kadar da Seddülbahir bölgesini tahliye etiler.


Kur. Alb. Mustafa Kemal Çanakkale'de Siperde (1915)

Kur. Alb. Mustafa Kemal Çanakkale'de Siperde (1915)


Kosova’dan Çanakkale’ye : ”Makalelerle, Anılarla, Şiirlerle, Törenlerle ve Belgelerle Çanakkale Savaşı”/ [Editor- Hazırlayan : KTTGKK]. - Prizren : Bal-Tam, 2008. - 150 f. : ilustr ; 21 cm.

Önsö: f. 7. - Kaynakça : f. 150

ISBN-978-9951-8608-9-5