Okumak istediğiniz bölüm üzerine tıkladığınızda, metin alt tarafta açılacaktır.
Fotoğrafları tam boyutunda görüntülemek için üzerine tıklayabilirsiniz.

Çanakkale Destanı


Cavit ŞALA*

Çanakkale Zaferi bir insanüstü mücadelenin destanıdır. Bu öyle bir destandır ki; Türküm diyen her insanın bedenini ürpertilerle, gözlerini minnet damlalarıyla ve yüreğini sevgi seli ile doldurur. Çanakkale Muharebelerinde Mehmetçiği anlatmak sayfalara sığmaz. Onun savaşırkenki halini dile getirmek için kelimeler yetersiz kalır.

Yüce atamızın “Ben size Taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum.” dediği 57’inci alay bu emri tereddütsüz yerine getirir. O gün 57’nci alayın tamamı alay komutanı dahil şehit olmuştur. 57nci alayın kahraman erleri için Yarbay Mustafa Kemal şunları söylüyor.

”Karşılıklı siperler arasında mesafemiz 8 metre, yani ölüm muhakkak, 1’inci siperdekiler hiç kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine giriyor. Fakat ne imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakika sonra öleceğini biliyor, En ufak bir duraksama göstermiyor. Sarsılmak yok. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir örnektir. Emin olunuz ki Çanakkale Savaşını kazanan bu yüksek ruhtur” demiştir.

Diğer taraftan; Kitre Muharebeleri vardır ki burada Mehmetçiğin başardığını hiçbir memleketin askeri başaramaz. Bu muharebelerde 80 kişilik takımı ile bir tugay düşmana adım attırmayan Yahya Çavuş’un takımı, son eri şehit oluncaya kadar çarpışmıştır. Şimdi o sahilde küçük bir anıt yükselir. Anıtın üzerinde şu mısralar yazılıdır:

Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuştular.

Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.

Düşman tümen sanırdı, bu şahane erleri

Allah’ı arzu ettiler ve akşama kavuştular.

Onlar Allah’a kavuştular ama düşman emeline kavuşamadı. Bizler işte böyle bir atanın, böyle bir ecdadın çocuklarıyız.

1881’de Mamuşa’da doğup 1965 yılında yine Mamuşa’da vefat eden Yahya Aslan Onbaşı da Kosova’dan Çanakkale Harbi’ne gönüllü olarak katılan kahramanlarımızdandır. Askerlik çağında Yugoslav askeri olarak silâh altına alınan, nöbetteyken Sırplar tarafından birkaç kez öldürülmeye teşebbüs edilen Aslan Onbaşı, nihayet terhis olacakken I. Dünya Savaşı patlak verdiği için terhis edilmeyip Almanlara karşı cepheye sürülmüştür. O sırada Kosova’dan iki arkadaşı daha onunla beraber askerlik yapmaktadır. Arkadaşlarından birinin haksızlıklara tahammülü yoktur ve Sırplarla yapılan bir kavga neticesinde, bir Sırp subayı Aslan Onbaşı’yı öldürmek ister. Gece nöbette öldürülmesi planlanan Aslan Onbaşı, nasıl olduysa kendisi için yazılan o akşamki nöbetini gündüz yapınca, o gece onun yerine nöbet tutan asker vurulur. Bunu öğrenen Aslan Onbaşı ertesi gün iki arkadaşıyla beraber Alman askerlerine teslim olur. Burada birkaç gün esir olarak kaldıktan sonra Türk askerlerini görürler ve gönüllü olarak Türk askerlerine katılmaya karar verirler.

Aslan Onbaşı ve üç arkadaşı, Türk askeri olarak savaşa katıldıkları o günden sonra savaşın neredeyse her aşamasında bulunurlar, hatta savaşmak için Batum’a kadar giderler. Birçok cephede savaşan Aslan Onbaşı’nın en çetin savaşları Ermenilerle geçer. Çünkü Ermeniler Türkçe bilmektedir ve bazen Türk üniforması giyerek Türk askerlerine saldırmaktadırlar. Aslan Onbaşı’nın anlattıklarına göre onun yanında Kosova’dan iki arkadaşı daha vardır. Onlardan biri soy ismini hatırlamadığı Priştineli Şakir, diğeri ise Nagovcalı Zeynel’dir. Aslan Onbaşı‘nın Türkçe bilmeyen bu iki arkadaşı Arnavut’tur ve gerektiğinde Aslan Onbaşı onlara Türkçe konusunda yardımcı olmaktadır.

Kafkaslardan çekilme haberinin gelmesiyle birlikte Yahya Aslan Onbaşı ve arkadaşları savaşmaya I. Dünya ve kurtuluş savaşları bitinceye kadar devam ederler. Öyle ki savaş onlara artık bir bayram – düğün gibi gelmeye başlar. Aslan Onbaşı, arkadaşları ile beraber tam yedi yıl savaşır. Savaş bitince Türkiye’de kalabilecekleri, kendilerine istedikleri kadar arazi, bağ bahçe verileceği söylense de memleket hasreti çektikleri için Kosova’ya geri dönerler. Yedi yıllık askerlik süresince Aslan Onbaşı askerliğinin ancak beşinci yılında Batum’dan mektup yazarak ailesine hayatta olduğunun haberini verebilir ve mektubundan 2 yıl sonra da köyüne döner.

Köyün girişinde tarlada öğle yemeği için çalışmaya ara vermiş köylülerle karşılaşır. Geçerken Aslan Onbaşı onlara “Afiyet olsun” der. “Buyur da, sen kimsin seni tanıyamadık” derler. O sırada köylülerin arasında gözleri iyi göremeyen biri vardır. O da “yazıklar olsun” der. “Siz bir de bana kör dersiniz ama siz tanıyamadınız, Bu Aslan Yahya’dır” der. Herkes şaşırır, hayretler içinde kalır.

Yılların vermiş olduğu ayrılık nedeniyle kısa süreli de olsa hasret giderirler. Yahya Aslan Onbaşı’nın bir aslan parçası gibi karşılarında durması, köyündeki dostlarını çok duygulandırır. Bu noktadan sonra insanın kendini tutması mümkün değildir. Aslan Onbaşı’nın Mamuşalı dostları da kendilerini tutamazlar ve orada bir duygu yoğunluğu yaşanır. Daha sonra Yahya Aslan Onbaşı, oradan ayrılıp babasının evine gittiğinde burada da ilginç bir manzarayla karşılaşır. Yıllarını geçirdiği baba evinde annesi dahil hiç kimse onu tanımaz. Çünkü askere gittiğinde zayıf sıska biri olan Aslan Onbaşı, döndüğünde ise 110 kilo, iri kıyım bir delikanlı olarak gelmiştir. Aslan Onbaşı’nın Aslan Onbaşı olduğu fark edildikten sonra evde de tatlı bir kıyamet kopar. Yıllar sonra yaşadığı Kosova’dan yüzlerce kilometre uzaklıktaki gözbebeği olan anavatanına olan borcunu ödedikten sonra bu şekilde köyüne ve evine dönen Yahya Aslan Onbaşı, hayatının sonuna kadar Mamuşa’da yaşayarak hayata veda eder.

Aslan Onbaşı dilinden şu türküyü hiç düşürmezmiş;

Kafkasya dağlarında yeşil çiçekler açar

Altın gümüş ovalar sırmalar saçar

Bozulmuş Ruslar yel gibi kaçar

Kader böyleymiş heybetli asker

Canım feda olsun bu vatana

Patlatayım, mermiler şahlanıp gitsin dağa taşa

Ezan sesi duyulmuyor hakim çıkmış minbere

Kafir düşman bayrak asmış camilere her yere

Öyleyse gelin hey din kardeşler gelin ölelim el ele


* Yahya Aslan Onbaşı’nın Torunu

Kosova’dan Çanakkale’ye : ”Makalelerle, Anılarla, Şiirlerle, Törenlerle ve Belgelerle Çanakkale Savaşı”/ [Editor- Hazırlayan : KTTGKK]. - Prizren : Bal-Tam, 2008. - 150 f. : ilustr ; 21 cm.

Önsö: f. 7. - Kaynakça : f. 150

ISBN-978-9951-8608-9-5